HASTALIKLAR
KOAH
KOAH, " Kronik Obstrüktif Akciğer Hastalığı" isminin baş harflerinden oluşan kısaltılmış bir hastalık ismidir.
KRONİK kelimesi uzun süredir devam eden anlamındadır.
OBSTRÜKTİF kelimesi tıkayıcı anlamındadır ve bu hastalıkta nefes borularının (bronşların) tıkandığını göstermek için kullanılır.
O halde KOAH'ı, "uzun süredir bronşlarda tıkanmaya neden olan bir hastalıktır" şeklinde tarif edebiliriz. Bu hastalığın en kötü yanı, bronşlarda oluşan tıkanmanın bir daha düzelmemesi ve tedavi olunmaz ise hastalığın sinsice ilerlemesidir.
Hastalığın en önemli nedeni SİGARA bağımlılığıdır. KOAH yaklaşık olarak 20 yıl günde bir paket sigara içme sonrasında ortaya çıkar. Eğer günde bir paketten daha fazla sayıda sigara içiliyorsa bu zaman daha da kısalır. Hastalık genellikle 40 yaşından sonra belirti vermeye başlar. KOAH teşhisi alan kişilerin büyük çoğunluğu halen sigara içen veya çok uzun süre sigara içmiş ve bırakmış kişilerdir. Hastalık sinsi ilerlediği için ve sigara bağımlıları öksürük, balgam çıkarma gibi şikayetleri önemsemedikleri için KOAH teşhisi konduğu zaman hastalar akciğer kapasitelerinin önemli bir kısmını kaybetmiş olmaktadırlar.
Sigara içen her beş, altı kişiden birinde KOAH gelişmektedir. Ülkemizde 20 yaş üstündeki kişilerin en az yarısı sigara bağımlısıdır. Dolayısıyla bizim gibi sigara içme alışkanlığının çok yaygın olduğu ülkelerde KOAH önemli bir halk sağlığı sorunudur. Ülkemizde en iyimser tahmin ile 5 milyon KOAH'lı vardır. Fakat bu hastaların sadece az bir kısmı teşhis edilmektedir. Hastaların önemli bir sayısı hastalıklarının farkında olmayıp öksürük, balgam çıkarma ve nefes darlığı gibi şikayetleri çok rahatsız edici olmadıkca doktora gitmemektedirler. Sigara bağımlısı olanların rahatsızlıklarında doktora gitmemelerinin önemli bir nedeni de sigarayı bırakmaları konusunda uyarı almaktan kaçmaktır.
Oluşan bu bozuklukların tedavisi ve tamiri mümkün değildir. Akciğerler bu hastalık ile erkenden yaşlanır ve bozulur. Çünkü KOAH ilerleyici bir hastalıktır. KOAH başlayan bir hastada sigarayı biraktıktan sonra bozuklukların tamamen ortadan kaybolması çok zordur. Ancak sigaranın bırakılması ile hastalığın ilerlemesi yavaşlar. Diğer yandan sigara bırakılmaz ise hastalık çok hızlı ilerler. KOAH için kullanılan ilaçlar sadece hastaların nefes darlığı şikayetlerini azaltmak için kullanılır. Bu ilaçların hastalığı ortadan kaldırmak veya ilerlemesini yavaşlatmak gibi bir etkileri yoktur. Bu nedenle KOAH tedavisinin temelini sigarayı bırakmak oluşturur.
KOAH BELİRTİLERİ NELERDİR ?
• ÖKSÜRÜK
• BALGAM
• NEFES DARLIĞI
Bu şikayetler uzun süredir devam etmektedir.
KOAH NASIL TEŞHİS EDİLİR ?
KOAH ilerleyici ve geriye dönüşü olmayan bir hastalık olduğu için, ne kadar erken teşhis edilir ve ne kadar erken tedaviye başlanırsa hastalık o kadar az rahatsızlığa neden olacaktır. Ne yazık ki, KOAH'lı hastalar ilk teşhis edildikleri anda genellikle akciğer kapasitelerinin önemli bir kısmını kaybetmiş oluyorlar. Bunun nedeni öksürük, balgam ve nefes darlığı şikayetlerini ihmal etmeleridir. Hastalığın hafif dönemde iken teşhis edilmesi ile tedavi kolaylaşacak, hastalar tedaviden daha çok yararlanacak ve hastalığın ilerlemesi durdurulmuş olacaktır. KOAH, teşhisi çok kolay olan hastalıklardan birisidir. Bu hastalığı akla getiren iki önemli özellik vardır. Bunlar;
1- Sigara içimi.
2- Uzun zamandır ÖKSÜRÜK, BALGAM ve NEFES DARLIĞI şikayetleri olması.
KOAH hastalığının kesin teşhisinde solunum testi yapılır. Bu çok kolay uygulanan bir testtir. Derin bir nefesle alınan hava solunum test cihazının plastik borusu içinde çok hızlı bir şekilde üflenir. KOAH erken teşhisi için sigara içen ve 40 yaşını aşmış herkes yılda bir kez solunum testi yaptırmalıdır. Uzun süredir öksürük, balgam ve en önemlisi nefes darlığı şikayetleri olan sigara içicilerde KOAH riski çok yüksektir. Bu kişilerin en kısa sürede solunum testi yaptırmaları gerekir. Solunum testi ile hem KOAH teşhisi konur hem de hastalığın şiddeti belirlenir. KOAH tedavisi hastalığın şiddetine göre planlanacaktır.
KOAH NASIL TEDAVİ EDİLİR ?
KOAH tedavisinde başarılı olabilmek için uyulması gereken kurallar;
• Sigaranın bırakılması,
• Tozlu ve dumanlı ortamlarda çalışmamak, bulunmamak ve
• Düzenli ilaç tedavisidir.
ASTIM
Astım bronş dediğimiz akciğer içi hava yollarının müzmin iltihabi bir hastalığıdır. Bu iltihap alerjiye veya sık geçirilen enfeksiyonlara bağlı gelişebilir.Astımda: -Havayolları iltihaplı ,şiş ve kızarıktır -Havayolları iltihaba bağlı daralmıştır -Havayollarında aşırı duyarlık vardır.
HAVAYOLLARINDA AŞIRI DUYARLILIK NEDİR? Hava yollarında aşırı duyarlılık normal bir insanın hava yollarının karşılaştığı zaman herhangi bir kasılmaya yol açmayan sigara dumanı , parfüm ,yemek ve bazı diğer kokulara karşı aşırı bir tepki vererek bronşların daralması halidir . Bu temas sonucu hastalarda öksürük krizi ve nefes darlığı ortaya çıkabilir.
ASTIMIN BELİRTİLERİ NELERDİR
• Nefes darlığı
• 3 haftadan uzun süren öksürük
• Göğüste ıslık sesi
• Göğüste tıkanıklık hissidir
Nefes darlığı ataklar halinde gelmekte olup özellikle geceleri uykudan hastayı kaldırması tipiktir. Ataklar arasında hastanın genelde nefes darlığı yakınması yoktur. Hastaların bir kısmında nefes darlığı sürekli bir hal alabilir ve hastanın yaşam kalitesini bozarak sürekli geceleri uykudan uyandırmaya, iş gücü kaybına, acile baş vuralara , hastaneye yatmalara neden olabilir. Astımlılarda mutlaka nefes darlığı olmak zorunda değildir. Öksürükle de seyreden astım formaları vardır.Özellikle geceleri gelen ve hastayı uykudan uyandıran öksürük , eforla gelen öksürük yakınmaları olduğunda astım olası bir tanı olarak akla gelmelidir.
ASTIMIN NEDENİ NEDİR?
Astım temelde genetik bir hastalıktır. Yakın aile çevresinde astım olan kişilerde astım gelişme olasılığı daha yüksektir. Aile yakınlarında astım olmadan da genetik bazı bozukluklara bağlı olarak astım gelişme olasılığı vardır. Ayrıca çevresel faktörlerde astım gelişiminde rol oynayabilir.
ASTIM ATAKLARINI NELER OLUŞTURABİLİR?
Sık olarak astım atağına yol açan etkenler şunlardır :
1. Ev tozu akarları
2. Çimen,ağaç ,hububat polenleri
3. Küfler
4. Hamam böcekleri
5. Kedi,köpek, kuş gibi ev içersinde beslenen hayvanlar
6. Nezle grip gibi enfeksiyonlar
7. Sigara dumanı, odun ,kömür dumanı, tezek yakma, parfüm,saç spreyleri, yemek ,boya kokuları gibi ağır kokular, otomobil içersindeki kokular,sis ve hava kirliliği
8. Psikolojik faktörler
9. Egzersiz
10. Aşırı rutubetli iklim
11. Hava ve mevsim şartlarında değişim
12. Gülme, ağlama gibi ani sık nefes alış verişini gerektiren manevralar
13. Mesleki faktörler
ALERJİK NEZLE VE ASTIM
Astımlı hastaların yaklaşık %70-80 inde alerjik nezle vardır. Bu yüzden tek hava yolu hastalığı kavramından bahsedilmektedir.
• Astımınız varsa sık hapşırık,burun tıkanıklığı, burun akıntısı gibi şikayetleriniz varsa alerjik nezleniz de vardır
• Alerjik nezle tedavisi ile astım kontrolü çok daha iyi sağlanabilmektedir.
• Doktorunuzun önerdiği anti alerjik ilaç ve burun spreylerini önerilen süre kullanınız
• Alerjik nezle birlikte sinüzit sık görüldüğü için arada Kulak Burun Boğaz muayenesi olarak sinüzit olup olmadığı ,burunda polip denen etlerin gelişip gelişmediğinin kontrolünde fayda vardır.
DİĞER İLAÇLAR VE ASTIM
Astımlı hastaların bir kısmında bazı ilaçlara karşı hassasiyet olabilir. Bu ilaçları aldıktan sonra alerjik reaksiyonlar ve astım ortaya çıkabilir.
1. Aspirin ve diğer ağrı kesicileri mümkün olduğunca kullanmayın. Kullanmanız gerektiğinde yan etki ihtimali daha az olan parasetamol veya nimesulid türü ilaçları tercih edin
2. Bazı tansiyon ilaçları bronşlardaki duyarlığı artırabilir. Öksürük krizlerine ve nefes darlığında artmaya neden olabilir.
3. Bazı antibiyotikler seyrekde olsa astım krizlerini tetikleyebilir.Antibiyotikleri dikkatli ve doktor önerisi ile kullanmak da fayda vardır.
ASTIM VE REFLÜ
Astımlı hastaların bir kısmında reflü şikayetleri vardır. Reflü mide asidinin yemek borusundan yukarı doğru kaçmasına verilen isimdir. Kendisini göğüs arkasında yanma , midede ekşime,ağza acı ekşi sular gelme gibi belirtilerle gösterebilir. Ancak reflüsü olanların yarısında reflü belirtisi yoktur. Mide asidi solunum yollarına kaçtığında astımın kontrolünü güçleştirebilir ve müzmin inatçı bir öksürüğe yol açabilir.
• Ağır, yağlı, baharatlı,kolalı yiyecekler yenilmemeli ve alkol içilmemelidir
• Az ve sık yemek yenilmesi önerilir -Yatarken yüksek yastık kullanmalı veya yatağın baş tarafı yükseltilmelidir
• Reflüyü engelleyen tedavi eden ilaçlarla hem reflünün hem astımın kontrolünde başarı sağlanabilir.
ASTIM VE SİGARA
• Hamileyken sigara içen annelerin bebeklerinde astım gelişme riski fazla olduğu gibi gebelik süresince pasif sigaraya maruz kalan gebelerin (örneğin baba sigara içiyorsa) çocuklarında da astım gelişme olasılığı fazladır
• Çocukların hayatlarının ilk yıllarında sigaraya maruz kalmaları ,akciğer gelişimini olumsuz etkilediği,solunum fonksiyonlarının yaşıtlarından daha düşük olmasına yol açtığı gibi astım gelişme olasılığını artırmaktadır.
• Astımlıların pasif olarak sigaraya maruz kalmaları astım ataklarının sıklığını arttırmakta kontrolü güçleştirmektedir
• Sigara astımlılarda tedavi edici ilaçların tedavi etme yeteneğini bariz şekilde azaltmaktadır
ASTIM TAMAMEN YOK EDİLEBİLİRMİ?
Astımı tamamen yok etmek mümkün olmayabilir ancak astımda tam kontrol mümkün olabilir. Özellikle düzenli takip ,disiplinli ilaç kullanımı ve doktor tavsiyelerinin yerine getirilmesi ile astımın tam kontrolü mümkündür.
ASTIMDA TAM KONTROL NE DEMEKTİR?
Astımda tam kontrol hastanın hiç bir nefes darlığı,öksürük,göğüste tıkanıklık hissinin olmaması, eforla nefes darlığının olmaması, gece nefes darlığı ile uyanmaması , kurtarıcı ilaç kullanmaması, nefes darlığı nedeni ile acile başvurmaması, astım nedeniyle hastaneye yatmaması ve bunlar sağlanırken de ilaçların herhangi bir yan etkisi olmaması anlamına gelmektedir.Bu hastaların çoğunda ulaşılabilir bir hedeftir.
ASTIMDA EVDE TAKİP NASIL YAPILIR?
Astımda evde takip hasta tarafından kolaylıkla yapılabilir. Hastanın hedefi tam kontrolü sağlamak olmalıdır. Bunun için hekimi tarafından önerilen ilaçları düzenli olarak kullanırken kendi durumunu sürekli değerlendirmelidir. Bu değerlendirmeleri objektif hale getirmek ve kontrole gidince, iki kontrol arası sürede durumunun nasıl olduğunun doktor tarafından anlaşılabilmesi için semptom skorları tutabilir. Değişik semptom skor formları mevcuttur. Hasta bir çizelge yaparak günlük olarak semptom skorlarını basit olarak: 0=nefes darlığı yok 1=hafif nefes darlığı 2=orta derecede nefes darlığı 3= şiddetli nefes darlığı şeklinde bir kağıda yansıtabilir. Aynı çizelgeye kurtarıcı ilaç kullanımı olup olmadığı , gece nefe darlığı ile uyanma olup olmadığı gibi detaylar da eklenebilir. Ayrıca PEFmetre denilen asit bir cihazla evde solunum fonksiyonları hakkında kabaca fikir sahibi olunabilir. Hastanın yaş ,boy cinsine göre normal değerler hekim tarafından saptanarak hastaya belli değerlerin altında kurtarıcı ilaç kullanması gerektiği belli değerler altına düşünce de mutlaka doktoruna başvurması gerektiği söylenebilir.
ASTIM VE TEDAVİ
Astımlı hastaların tedavisinin temelini eğitim oluşturmaktadır. Hasta hastalığı ile ilgili tüm bilgilere sahip olmalı, hekim ile sürekli diyalog halinde olmalıdır. Sağlığındaki en ufak değişimleri hekimiyle paylaşmalı ,önerilen ilaçları önerilen süre düzenli kullanmalı ,düzenli kontorollerine gitmelidir. Eğer hasta günlüğü tutması ve PEF metre ölçümleri yapması istendiyse bunları aksatmadan ve bıkmadan yerine getirmelidir bu öneriler tutulduğu zaman astımın tam kontrolü mümkün olabilir. Astım ilaçlarının büyük bir kısmı soluk alma (inhalasyon) yolu ile kullanılan ilaçlardır ve özel aletlerle verilmektedir. Bu değişik aletlerin kullanımı konusunda mutlak surette hekiminizden eğitim almalı ve tekrarlayan vizitlerde doğru kullanıp kullanmadığınız hekim tarafından kontrol edilmelidir. Tedavi ikiye ayrılır :
1)Koruyucu,tedavi edici ilaçlar
2) Rahatlatıcı, bronş genişletici ilaçlar
KORUYUCU, TEDAVİ EDİCİ İLAÇLAR NELERDİR?
Bu ilaçların temelini sprey veya toz şeklinde verilen kortizonlu ilaçlar oluşturmaktadır . Bunlar tek başına veya alerji iltihap giderici etkisi olduğuna inanılan uzun etkili beta mimetik denen ilaçlar la birlikte verilebilir. Bu ilaçların sürekli önerilen dozlarda kullanılması tam olarak kontrolü sağlayabilir.Dozları kontrollerde doktorunuz tarafından ayarlanabilir. İnhalasyon yolu ile kullanılan kortizonlu ilaçların önerilen dozlarda kullanılması halinde yan etkileri çok çok az olup uzun yıllar güvenle kullanılabilir. Aynı şekilde kombine şekilde verilen uzun etkili beta mimetik ilaçların da yan etkileri ihmal edilebilecek düzeylerdedir. Yardımcı tedavide bir diğer kullanabilecek ilaç lökotrien antogonistleri denen ilaç grubu olup , tablet şeklinde kullanılan bu ilaçların etkinliği gerek kortizonlu gereksede kombine ilaçlara göre daha az olup özel durumlarda doktor tavsiyesi ile kullanılabilir. Astımınızın kontrolünde güçlük çekilen bazı durumlarda doktorunuz size ağızdan kortizon verebilir. Doktorun önerdiği süre ve gerekli önlemlerle birlikte kullanılan tablet şeklinde kullanılan kortizonun yan etkiler sanıldığı kadar çok değildir. Ancak bu ilacı kesinlikle aklınıza geldiği zaman ve düzensiz bir şekilde doktor önerisi olmadan kullanmayınız! Bu takdirde tedavinizde geri dönüşümü olmayan bazı sorunların ortaya çıkmasına neden olabilirsiniz.
RAHATLATICI, BRONŞ GENİŞLETİCİ İLAÇLAR NELERDİR?
Bunlar kısa etkili beta mimetik ilaçlar dediğimiz ilaçlardır etkileri çok kısa sürede başlar. Bronşları genişletir. Bronş kaslarında spazmı çözer ve hastanın katı balgam parçalarını kolaylıkla çıkarmasını sağlar. Bu ilaçları tek başına çok sık ve hekime danışmadan kullanmanız doğru değildir.Özellikle kalp hastalarında tehlikeli sonuçlara neden olabilir.
ASTIM ATAĞINDA NE YAPACAĞIM?
Astım atağında kullanmakta olduğunuz kısa etkili beta mimetik ilacı 2 nefes almanız gerekmektedir. Şayet nefesinizde bir düzelme hisstemezseniz 20 dakika sonra 2 nefes daha bu ilaçtan alabilirsiniz. İkinci ilaç alımından 20 dakika sonra hala nefesiniz düzelmedi ise ve özellikle durumunuz daha da kötüye gidiyorsa en yakın sağlık kuruluşuna baş vurarak acil yardım almanız gerekebilir.
AKCİĞER KANSERİ
Akciğer kanseri; akciğerlerde anormal hücrelerin kontrolsüz olarak çoğalması sonucunda ortaya çıkar. Akciğer kanseri sıklıkla bir akciğerde tek odaktan gelişmeye başlar. Ancak aynı zamanda birden fazla odaktan gelişim de söz konusu olabilir. Kanser hücreleri akciğerlere, komşu dokulara veya vücudun diğer bölgelerine yayılabilir.
AKCİĞER KANSERİNE NEDEN OLAN FAKTÖRLER
Sigara
Akciğer kanserlerinin % 80-90'ında neden SİGARA dır. İçilen sigara miktarı ve içilen süre ne kadar çoksa , akciğer kanseri gelişme riski de o kadar yüksektir. Günde bir paket, yirmi yıl sigara içen bir kişinin riski, içmeyen bir kişiye göre yirmi kat, günde 40 sigara içenlerde ise 24 kat daha fazladır. Sigara içimi terk edildiğinde akciğer kanserine yakalanma oranı gittikçe azalmakta, beş yıl sonunda sigara içenlerin yarısı oranına inmektedir. Pipo, sigar, puro içen kişilerde de, içmeyenlere göre akciğer kanserine yakalanma riski daha fazladır. Kendisi sigara içmeyen ancak uzun süre sigara dumanına maruz kalanlarda da akciğer kanseri riski artmaktadır.
Asbest
Fren tamiri, izolasyon, gemi inşaatı gibi asbest maruziyeti olan bazı iş ortamlarında çalışanlarda akciğer kanseri riski artmaktadır.
Hava Kirliliği
Sigara kullanımının etkisine göre daha az olmakla birlikte, hava kirliliği akciğer kanseri riskini arttırmaktadır.
Genetik Yatkınlık
Diğer Nedenler
Tüberküloz gibi akciğerlerde nedbe dokusu oluşumuna neden olan bir hastalık geçirmiş olmak, radon gazı maruziyeti, sigaraya bağlı diğer akciğer hastalıklarının olması, daha önce akciğer kanseri nedeniyle tedavi görmüş olmak akciğer kanseri riskini arttıran diğer nedenlerdir.
AKCİĞER KANSERİNİN BELİRTİLERİ
Hastalığın belirtileri; genellikle erken dönemde ortaya çıkmaz. Bu nedenle, bir çok durumda kontrol amacıyla veya başka bir nedenle çekilen akciğer filmleri ile tanı konulur. Akciğer kanserinin belirtileri; akciğer kanserinin kendisine, uzak organlara yayılımına veya kanser hücreleri tarafından salgılanan hormon benzeri bazı maddelere bağlı olabilir. Sık görülen belirtiler:
• Düzelmeyen öksürük
• Balgamla karışık kanama
• Açıklanamayan halsizlik
• Nefes darlığı
• Boyunda veya yüzde şişme
• Tekrarlayan bronşit, zatüre atakları
• İştah veya kilo kaybı
• Ses kısıklığı
• Göğüs, sırt veya omuzda ısrarlı ağrı
AKCİĞER KANSERİNİN TANISI
Hastanın doktoru tarafından belirtileri değerlendirilerek fizik muayenesi yapılır ve bir dizi inceleme yapılır. Bu incelemeler; tümörün varlığı, yerleşim yeri, komşu organlarla ilişkisi, yaygınlığı, tipi, operasyona uygunluğunu değerlendirmek için yapılır. Tanı için yapılacak bu incelemeler:
Akciğer grafisi
Akciğer kanseri tanısında en çok kullanılan aşamadır. X ışını kullanılır. Akciğerlerde tümör veya tümörün oluşturduğu anormal görünümleri ortaya çıkarır.
Bilgisayarlı akciğer tomografisi
Akciğerde kansere bağlı olabilecek belirtilerin ortaya çıkarılmasında akciğer grafisinden daha duyarlı bir görüntüleme yöntemidir. Üç boyutlu değerlendirilerek, tümörün damarsal ve diğer yapılar ile ilişkisi gösterilir. Bilgisayarlı beyin tomografisi ise tümörün beyine yayılımının olup olmadığının değerlendirilmesini sağlar
Manyetik Rezonans Görüntüleme
Bilgisayarlı tomografiye benzer ancak görüntülemede X ışını yerine manyetik alan kullanılır. Tümörün yerleşimi ile ilgili bazı özel bilgileri elde etmek için istenir. Pozitron Emisyon Tomografisi (PET, PET-BT) Vücut hücrelerinin şekeri kullanması esasına dayanır. Tüm vücutta radyoaktif şekeri tutan tümör hücrelerinin görüntülenmesini sağlar.
Sintigrafik yöntemler
En sık uygulanan tüm vücut kemik sintigrafisidir. Kanserin kemiklere yayılımı değerlendirilir.
Balgam sitolojisi
Bronş salgılarının mikroskop altında değerlendirilerek, tümör hücrelerinin incelenmesidir
Biyopsi
Mikroskop altında değerlendirmek üzere hastalıklı bölgeden örnek doku alınmasıdır. Biyopsi örneği, göğüs duvarından akciğerlere ulaşılarak, bronkoskop ile veya küçük cerrahi bir kesi ile elde edilebilir.
Bronkoskopi
Bronkoskop olarak adlandırılan bir cihaz aracılığıyla akciğerlerdeki hava yollarının gözlenmesi esasına dayanır. Bu işlem sırasında anormal görünüm veya tümör saptanırsa biyopsi alınır.
Mediastinoskopi
İki akciğer arasındaki mediasten olarak adlandırılan bölgenin gözlemlenerek, buradaki lenf bezlerinin alınmasıdır. Bu işlemde amaç kanser hücrelerinin mediasten lenf bezlerine yayılıp yayılmadığını değerlendirmektir.
AKCİĞER KANSERİNİN TİPLERİ
Akciğer kanserlerinin; küçük hücreli ve küçük hücreli dışı olmak üzere başlıca iki tipi vardır. Bu iki ana grup tüm akciğer kanserlerinin % 90'ını oluşturur. Küçük hücreli akciğer kanseri; Akciğer kanserlerinin % 15-25'ini oluşturur. Oldukca hızlı büyür ve erken dönemde uzak metastaz ( yayılım) yapabilir. Küçük hücreli dışı akciğer kanseri; Akciğer kanserlerinin % 70-75'i bu gruba girmektedir. Başlıca üç alt grubu vardır:
• Epidermoid kanser
• Adenokanser
• Büyük hücreli kanser
EVRELEME
Hastalığın yaygınlığının, tedavi için uygun yöntemin belirlenmesi için yapılan değerlendirmedir. Bu değerlendirme sonucuna göre; cerrahi, radyoterapi, kemoterapi gibi tedavi yöntemlerinin seçimi hakkında karar verilir. Küçük hücreli akciğer kanserinde evreleme; sınırlı ve yaygın hastalık olarak yapılır. Küçük hücre dışı akciğer kanseri ise Evre I-IV arasında dört evrede değerlendirilir. Evre I, II ve III'ün A ve B olmak üzere ikişer alt grubu vardır. Evre IV hastalığın en ileri dönemini tanımlamaktadır, tümörün göğüs kafesi dışındaki organlara yayılımı söz konusudur.
TEDAVİ
Evrelere göre tedavi yaklaşımları
Küçük hücreli akciğer kanseri
• Sınırlı hastalık: Kemoterapi ile birlikte radyoterapi (ışın tedavisi) uygun tedavi yaklaşımıdır
• Yaygın hastalık. Başlıca tedavi yöntemi; kemoterapidir.
Küçük hücreli dışı akciğer kanseri
• Evre I : Bu evrede tümör ve lenf bezlerinin cerrahi olarak çıkarılması uygun tedavi yaklaşımıdır.
• Evre II: Tümör ve lenf bezlerinin ameliyat ile çıkarılmasının ardından gerekirse kemoterapi ve/veya radyoterapidir
• Evre IIIA: Bu evrede ameliyat, radyoterapi ve kemoterapi farklı sıralamalarla uygulanabilir.
• Evre IIIB : Radyoterapi ve kemoterapi uygun yaklaşımdır
• Evre IV: Bu evrede kemoterapi veya destek tedavi uygulanabilir
Akciğer kanseri tedavisinde önerilen tüm tedavilerde amaç; hastalığın kontrol altında tutulması, yaşam süresinin uzatılması, yakınmaların ortadan kaldırılması ve daha kaliteli bir yaşam sağlanmasıdır.
Kemoterapi (İlaç tedavisi)
Kemoterapi vücuttaki tüm kanser hücrelerini yok etmek amacıyla özel ilaçlar kullanılarak yapılan bir tedavi şeklidir. Kemoterapi, yukarıda da belirtildiği gibi kanser tedavisinde tek başına, cerrahi tedavi veya radyoterapi ile birlikte uygulanabilir. Kemoterapi ilaçları hızla çoğalan kanser hücrelerine kan yoluyla ulaşarak etki eder. Kanser hücresinin bölünmesini ve yenilenmesini engelleyerek ölümüne neden olur.
Kemoterapi, ağızdan hap olarak veya damardan infüzyon yoluyla uygulanır. Tedavi düzenli aralıklarla, genellikle 3-4 haftada bir verilir. Bu yaklaşımda amaç; hastanın tekrar güçlenmesine ve sağlıklı dokuların kendisini yenilemesine olanak sağlanmasıdır.
Genellikle kemoterapide birkaç ilaç birlikte uygulanır. Bu yaklaşım tedavi etkinliğini arttırır. İlaç uygulanımı için genellikle hastaneye yatış gerekmez. Kemoterapi kanser hücrelerini etkilerken, kıl kökü, kemik iliği, mide barsak mukozası gibi vucutta hızlı çoğalan sağlıklı hücrelere de etki eder ve bu etkilere bağlı olarak kemoterapinin yan etkileri ortaya çıkar. Normal hücreler kendilerini yenilediklerinden yan etkiler genellikle geçici olmaktadır.
Kemoterapiye bağlı sık görülen yan etkiler :
• Yorgunluk
• Bulantı, kusma
• Saç dökülmesi
• Ağız yaraları
• İshal
• İlacın kemik iliği üzerine etkileri ile; kansızlık, lökopeni (vücudun savunma hücreleri olan lökositlerin sayısında azalma), trombositopeni (kanamayı durduran hücreler olan trombositlerin sayısında azalma)
• Ellerde ve ayaklarda uyuşma ve karıncalanma
• Kemoterapinin uygulandığı yerde deride kızarma
Radyoterapi (Işın tedavisi)
Hızlı bölünen kanser hücrelerinin yüksek enerjili X ışınları ile öldürülmesi esasına dayanır. Ağrısız bir yöntemdir. Bu tedavi uygulandığı bölgedeki tümör hücrelerini öldürmektedir. Tümör hücreleri bu tedaviye normal hücrelerden daha fazla duyarlıdır, bu nedenle daha fazla ölürler. Etkilenen bölgedeki normal hücreler hızla kendilerini yenilerler. Radyoterapi öncesinde tedavinin yapılacağı klinikte tedavi planlanır. Bu süre içerisinde tedavi masasında hareketsiz yatan hastanın tedavi alanı, deri üzerine çizilerek belirlenir. Tedavi odasında kalış süresi 10-30 dakikadır, tedavi 1-5 dakika sürer. Genellikle tedavi 2-6 hafta devam eder. Tedavi hastayı radyoaktif hale getirmez, çevredeki insanlara zarar vermez.
Radyoterapi sonrası sık görülen yan etkiler:
• Halsizlik
• Tedavi bölgesindeki deride kaşınma, soyulma, kızarıklık, kıllarda dökülme
• İştahsızlık
• Öksürük, balgam çıkarma, boğaz ağrısı, yutmada güçlük ( genellikle tedavinin 2-3. haftasından sonra)
TÜBERKÜLOZ
Tüberküloz hastalığı, Mycobacterium tuberculosis adlı mikrop ile oluşan bulaşıcı bir hastalıktır. Dünya nüfusunun üçte biri tüberküloz mikrobuyla karşılaşmıştır. Dünya Sağlık Örgütü verilerine göre her yıl yaklaşık 8,4 milyon insan bu hastalığa yakalanmakta ve 2 milyon insan bu hastalık nedeniyle ölmektedir. Tüberküloz ciddi bir halk sağlığı sorunudur.
Tüberküloz nasıl bulaşır?
Tüberküloz hastalığı, solunum yoluyla bulaşır. Hasta kişilerin öksürmesi, hapşırması, konuşması ile solunum yolu salgıları damlacık şeklinde havaya atılır. İçinde tüberküloz basilinin (mikrobunun) de bulunduğu bu damlacıkların solunması ile sağlıklı bireyler infekte olur. İnfekte olan her kişide mutlaka hastalık gelişmez. Alınan basiller kişiyi hastalandırmaksızın vücutta saklı kalır ve vücut direncinin düştüğü bir anda hastalık oluşturur. Hastalık gelişme riskinin en yüksek olduğu dönem ilk iki yıldır. İlk iki yılda %5 sonrasında %5 olmak üzere, yaşam boyu hastalık gelişme riski %10'dur. Bulaşma açısından en riskli kişiler hastayla uzun süre aynı ortamda bulunan aile bireyleri ve yakın çalışma arkadaşlarıdır. Kaşık, çatal, bardak gibi yemek gereçleri, giysiler, çarşaflar gibi eşyalarla bulaşma olmaz.
Tüberküloz hastalığı gelişimi için risk faktörleri nelerdir?
Vücut direncinin düşük olduğu kişilerde hastalık gelişme riski yüksektir. Bunlar:
• Beş yaş altındaki çocuklar ve bebekler
• Yaşlılar
• Vücut direncini düşüren ek hastalığı (şeker hastalığı, kronik böbrek hastalığı, kanser, AİDS) olanlar
• Organ nakli yapılan hastalar
• İlaç ve alkol bağımlılığı olanlar
• Bağışıklık sistemini baskılayan (kortizon gibi) tedaviler kullanan hastalar
Tüberküloz hangi organlarda hastalık yapabilir?
Tüberküloz basilinin giriş kapısı akciğerler olduğu için en çok hastalık görünen organ akciğerdir. Ancak basiller solunum yoluyla alındıktan sonra kan ve lenfatikler yoluyla vücudun diğer tüm organ ve dokularına (Örneğin: lenf bezleri, beyin, böbrek, kemik,..) yayılabilmekte ve hastalık oluşturabilmektedir. Hastalığın tuttuğu organlarda ağır bir iltihap tablosu olur ve organların fonksiyonları bozulur.
Tüberküloz hastalığının belirtileri nelerdir?
Tüberküloz hastalığının belirtileri, genel yakınmalar ve akciğere özgü yakınmalar olmak üzere iki grupta toplanabilir. Genel yakınmalar, özellikle akşama doğru yükselen ateş, gece terlemesi, kilo kaybı, iştahsızlık ve halsizliktir. Akciğere özgü yakınmalar ise iki haftadan uzun süren öksürük, balgam çıkarma, değişken miktarlarda kan tükürme, göğüste ağrı ve nefes darlığıdır. Yakınmalar genellikle hafif başlar, yavaş ilerler. Hastalar bu yakınmaları başka nedenlere bağlayabilir ve doktora geç gidebilir. Bu durum hastalığın daha çok yayılmasına ve tutulan organın daha fazla tahrip olmasına neden olur. Bu arada hasta çevresine mikrop saçar ve daha çok kişinin infekte olmasına neden olur. Bu nedenle özellikle iki haftadan uzun süren öksürük ve diğer yakınmaları olan kişilerin en kısa zamanda sağlık merkezine başvurmaları çok önemlidir.
Tüberküloz tanısı nasıl konur?
Tüberküloz tanısı, balgamda tüberküloz basilinin gösterilmesi ile konur. Hastanın yakınmaları ve akciğer filmi bulguları şüphelenmeyi sağlar. Şüphelenilen hastada kesin tüberküloz tanısı balgamın mikroskobik incelemesinde tüberküloz basilinin gösterilmesi ve besi yerinde basilin üretilmesi ile konur. Tüberküloz hastalığının tanısı, tedavisi ve takibi ülkemizde yaygın olarak bulunan Verem Savaş Dispanserleri'nde ücretsiz olarak yapılmaktadır. Tüberküloz hastalığı nasıl tedavi edilir? Doğrudan gözetimli tedavi (DGT) nedir? Tüberküloz basiline karşı etkili olan güçlü ilaçların bulunmasından önce, tedavinin temelini iyi beslenme, istirahat ve uzun süreli sanatoryum tedavisi oluştururdu. Günümüzde tüberküloz basilini öldüren çok güçlü ilaçlar vardır. Mikropları etkili bir şekilde öldürmek ve ilaçlara direnç gelişimini önlemek için tedavide 4 çeşit ilaç birlikte kullanılmaktadır. Tedavide kullanılabilecek temel ilaçlar: izoniyazid, rifampisin, etambutol, pirazinamid veya morfozinamid, streptomisin'dir. Tedavi süresi altı aydır. Tedavinin ilk iki ayından sonra ilaç sayısı azaltılmaktadır. Bazı özel durumlarda tedavi süresi uzatılabilmektedir. Tedavinin her gün düzenli bir şekilde alınması çok önemlidir. Düzenli tedavi hem hastanın iyileşmesini sağlar, hem de bulaşıcılığı hızla önleyerek toplum sağlığını korur. Doğrudan gözetimli tedavi (DGT), hastalara her doz ilacın, bir görevli tarafından içirilmesidir. DGT'ye gerek duyulmasının temel nedeni, hastaların bir kısmının en 6 ay sürecek bir tedaviyi düzenli sürdürememesidir. Hangi hastanın tedavisini düzenli kullanıp kullanamayacağı öngörülemeyeceğinden tüm tüberküloz hastalarına DGT yapılması gereklidir. Ülkemizde birçok ilde DGT başlamıştır. Bu illerde hastaların ilaçları evlerine en yakın sağlık kuruluşu tarafından gözetim altında içirilmektedir.
Tüberküloz hastalığı iyileşir mi?
Tüberküloz kesinlikle iyileşebilen bir hastalıktır. İlaçlarını önerilen şekilde aksatmadan, yeterli süre içen hastaların hemen hepsi başarıyla tedavi edilir.
Tüberküloz hastalığı kimlerde iyileşmez?
• İlaçlarını düzenli kullanmayan hastalarda iyileşmez.
• İlaca dirençli tüberküloz hastaları bilinen temel ilaçlarla iyileşmez.
İlaca dirençli tüberküloz nedir?
Tüberküloz mikrobuna etkili olması beklenen bir ilacın etki etmemesi "ilaç direnci" olarak tanımlanır. İlaç direncinin nedeni önerilen tedavinin düzenli kullanılmamasıdır. Verilen ilaçlar her gün içilmez veya bir kısmı içilip kalanı unutulur içilmez ise direnç gelişir. Bu durumda ilaçlar tüberküloz basilini öldüremez ve hastalık devam eder. Bu durumdaki hastalar ancak yan etkileri çok daha fazla olan, uzun süreli kullanım gerektiren (iki yıl), pahalı olan ikinci grup ilaçlarla tedavi edilebilir. Bu hastalarda bazen ameliyat da gerekebilir.
|